‘Korumak’ ve ‘önüne geçmenin’ çoğunlukla birbiriyle karıştırıldığını görüyorum.
Ebeveynler çocuklarını koruduklarını düşünerek aslında meraklarının önüne geçebiliyorlar.
Ya da bir dönemin çocukları, bugünün yetişkinleri bunu kendilerine yapabiliyor.
Bu ikisininin birbirleriyle farklarından bahsetmek istiyorum.
Korumakta eşlik etmek vardır.
Çocuk merak eder. Ebeveyn eşlik eder.
Ebeveyn, çocuk için güvensiz, zararlı, riskli bir durum varsa gördüklerini göstermek konusunda yükümlüdür. Çocukla bunu paylaşabilir ve birlikte bu konu hakkında açık bir yerden düşünebilirler.
‘Senin için heyecan verici olduğunu görüyorum bu çok kıymetli bu beni de heyecanlandırıyor, bir diğer yanıyla …. Gibi riskleri olabilir mi acaba diye düşünüyorum. Şu şu açılardan. Sen bunları da katınca ne düşünürsün?’
Çocuk meselenin görmediği taraflarını ebeveyni aracılığıyla fark ettikten sonra kendisi için iyi olanı görmek isteyeceği ve bütünlemesine düşünebileceği bir noktaya gelecektir.
Ya görmezse, ya fark etmezse, o daha çocuk gibi düşünceler aklınızda belirebilir.
Çocuklara edilen eşlikte bunlar açıklıkla, yargısızca, çocuğu çekiştirilmeye çalışmadan konuşulabilirse çocuk, kendisi için iyi olacak olanı araştırabilecek bir konuma gelir.
Bu ebeveynin çocuğuna vereceği en kıymetli şeylerden biri olur.
-Merak duygusunu da yanına alıp, kendisi için iyi olanı düşünerek, kendi süzgeçinden geçirmeyi öğretmek.-
Önüne geçmekte ise merak duyulan şeyden vazgeçirmek istemek vardır. Çoğunlukla ebeveynin kendi duygusuyla ilişkilidir. Onun kaygısı, korkusu, kıskançlığı söz konusudur. Çocuğun merak duyduğu, keşfederek fark edebileceği tarafları, çocuğa bırakmadan kararı vermesi hatta bunu kendine hak görmesiyle ilişkilidir.
Merak ettiği şeyler konusunda önüne geçilen çocuk, zamanla kendi önüne geçen bir yetişkin haline gelir.
Atacağı adımlardan tıpkı ebeveyni gibi korkar, endişelenir, kıskanılabileceğini hissederek geride kalmayı tercih eder. İstekleri, kararları konusunda daha çok sormak, daha çok onay alma ihtiyacı hisseder.
Güvenle keşfetmesine eşlik edilmediği için sonuçlar daha olumsuz daha yıkıcı olacakmış gibi gelir. Olumsuz sonuçlarla baş edebileceğine dair bilgi ve deneyimleme fırsatı verilmediği için hareketsiz ya da tercihsiz kalır.
Bu hareketsizlikte yanlış karar almaktan korunduğuna dair bir inanç söz konusudur.
Oysa ‘yanlış yapmayarak kendini koruduğu’ düşüncesindense, ‘benim için iyi olanı araştırabilir, değerlendirebilir, yanlışlar yapabilir, bir şekilde yoluna koyabilirim’ daha korunaklı bir düşünme şekli olur.